Suriye’de devrilen Baas rejimi ve Esed ailesi iktidarının, ülke genelinde “ölüm merkezine” dönmüş çok sayıda işkence merkezi olduğu biliniyor.
Esed rejimini deviren grupların kontrolü ele geçirmesinin ardından Sednaya ve diğer cezaevlerindeki rejim karşıtı tutuklular salıverildi.
Lübnanlı Suheyl Hamevi de Suriye’deki rejimi deviren güçlerin Şam’da kontrolü sağlaması ve tutsakları salıverilmesiyle “insan mezbahası” olarak tanımlanan ve rejim güçlerinin işkence merkezine dönüşen Sednaya’dan kurtularak özgürlüğüne kavuştu.
Suriye’de yüz binlerce kişiyi işkenceden geçiren Beşşar Esed rejiminin kurbanlarından Hamevi, Suriye rejim güçlerince 1991’de Lübnan topraklarında alıkonuldu ve daha sonra tutuklanarak Suriye zindanlarına gönderildi.
Hamevi’ye, 1976-2005 yılları arasında Lübnan’ı işgal eden Suriye rejim güçlerinin, “Lübnan topraklarındaki varlığına karşı çıkmak” gibi çeşitli suçlamalar yöneltildi.
Esed rejiminin yıkılmasıyla 33 yıllık esaretten kurtulan Hamevi, özgürlüğüne ve vatan topraklarına kavuşmasından duyduğu sevinci paylaştı.
Hamevi, “Suriye’nin bir dönem Lübnan’daki askeri varlığına karşı çıkan gruplara mensup olmak” suçlamasıyla 1991’de Suriye istihbaratı tarafından alıkonulan yüzlerce Lübnanlıdan biri olduğunu söyledi.
Suriye cezaevlerinde geçirdiği 30 yılı aşkın sürede büyük ızdıraplar yaşadığını ifade eden Hamevi, “Sednaya Cezaevinde müebbet hapis cezasına mahkum edilmiştim. Şimdi ise İsrail istihbaratının 33 yıl önce beni tutukladığı kasabam Şekka’daki evime geri döndüm” diyerek mutluluğunu dile getirdi.
Hamevi, Suriye rejimi tarafından gözaltına alındığında, önce Lübnan’ın doğusunda yer alan ve o dönem Suriye rejiminin idaresindeki Ancer Cezaevine nakledildiğini, ardından Şam ve Lazikiye’ye ve en son işkence üssü olarak bilinen Sednaya Cezaevine getirildiğini aktardı.
Hamevi, “15 yıl tek kişilik hücrelerde kaldım. Sonra Sednaya’da başka kişilerin de olduğu bir zindana yerleştirildim. Her gün işkence çektim. Tutuklandığım andan itibaren yaşadığım ve nefes aldığım her an bir işkenceydi. Vatanıma, aileme döneceğime dair hiç umudum kalmamıştı. Aile ve akrabalarımızla görüşmek tamamen yasaktı. Hiçbir ziyaretçimiz yoktu” dedi.
Tutukluğu sırasında “umutsuzluk ve yoksunlukla karışık” bir duygu yaşadığını ifade eden Hamevi, hapisteyken özgürlüğüne kavuşmayı hiç hayal edemediğini, umutlarının tükendiğini anlattı.
Hamevi, dışarda bazı olayların olduğundan haberdar olduklarını ancak bu hızla cezaevinden çıkacaklarını hiç tahmin etmediklerini belirterek, “Silah sesleri duydum ve beni içerden kimin çıkardığını anlamadım. 15 kilometre boyunca yürüdüm. Sonra beni Lübnan’a getirdiler” diye konuştu.
Lübnan resmi haber ajansı NNA’ya göre Hamevi, Esed rejiminin düşmesinin ardından serbest kalan ve “ülkesine dönen ilk Lübnanlı” oldu.
Suriye Cezaevlerindeki Lübnanlı Tutuklular Derneği’ne göre, Suriye cezaevlerinde “zorla kaybedilen” Lübnanlıların sayısı 622’yi buluyor.
Özellikle dini açıdan çeşitliliğin son derece fazla olduğu Lübnan, 1975 yılında iç savaşa sürüklenirken sonraki süreçte Suriye ve İsrail işgalleri altına girdi.
Suriye rejimi, 1976-2005 yılları arasında 29 yıllık süreçte, ülkedeki askeri varlığına karşı çıkan gruplara mensup olmak veya Suriye rejimine düşman gruplarla iş birliği yapmak bahanesiyle çok sayıda Lübnanlıyı tutuklamıştı.
Suriye hapishanelerine nakledilen bu tutukluların birçoğundan uzun yıllar haber alınamamıştı.
Söz konusu tutsaklardan bazılarının Suriye’de son gelişen olayların ardından serbest kaldığı tahmin ediliyor.
Uluslararası kuruluşların yayımladığı raporlara göre, başkent Şam’a 30 kilometre uzaklıkta bulunan ve çöken rejimin Savunma Bakanlığına bağlı Sednaya Askeri Hapishanesi’nin Mart 2011’deki olayların ardından rejim karşıtı barışçıl göstericiler ve rejim karşıtı askeri unsurların tutulduğu üsse dönüştüğü belirtiliyor.
Raporlarda, cezaevinde devrilen rejim yetkililerinin alıkoydukları binlerce kişinin öldürülmesini sessiz ve sistematik şekilde organize ettikleri aktarılıyor.
Rejimin, cezaevinde “toplu idam” yoluyla yargısız infazlar gerçekleştirdiğini ortaya koyan raporlarda 2011 ile 2015 yılları arasında her hafta, bazen de iki haftada bir yaklaşık 50 kişinin asıldığı kaydedildi.
Raporlar, ayrıca rejimin, Sednaya’da alıkoyduklarını kasıtlı şekilde insanlık dışı koşullarda tuttuğunu, onlara defalarca işkence yaptığını ve sistematik olarak yiyecek, su, ilaç ve tıbbi bakımdan mahrum bıraktığını gösteriyor.
Uluslararası Af Örgütünün 2017’deki araştırması, 2011’den beri Sednaya’daki cinayet ve işkencelerin, ülkedeki sivil nüfusa yönelik yaygın ve sistematik saldırının parçası olarak yapıldığını ve rejimin politikasının parçası olarak yürütüldüğünü ortaya koyuyor.
Af Örgütü, raporunda, çöken rejimin yetkililerinin Sednaya’daki ihlallerinin insanlığa karşı suç teşkil ettiği sonucuna vardıklarını bildirdi.
Kaynak : TRT HABER
GÜNDEM
25 Aralık 2024SPOR
25 Aralık 2024GÜNDEM
25 Aralık 2024SPOR
25 Aralık 2024SPOR
25 Aralık 2024GÜNDEM
25 Aralık 2024GÜNDEM
25 Aralık 2024